25 Ağustos 2009 Salı

Halayda Başı Zen Efendi Çekiyor!!


Yass Hanım bildiğiniz üzere tatilde ve bendeniz Ankara’ya hapsolmuş durumdayım.Hea bende onu diyecektim işte değilim lan valla değilim bu gece İstanbul’a gidiyorum.Blog yazarları tatilde anlayacağınız.Bir süre buralarda olmayacaklar.Bir ihtimal İstanbul’dan Fethiye’ye geçme durumumda var ancak şurdan şeedebileceğiniz üzere kesin konuşamıyorum.Kendinize iyi bakın,bana da keyifli tatiller dileyin emi.Öperim gıdıdan.



Jack Jack Jaaack!

Yerappim gerçek olsun bu hemencecik ülkemize gelsin.Elif’i gözlerinden öpüyoruz bu zat-ı şahanelerinden beni haberdar ettiği için.Bu nasıl karizmatik bir şey lan böyle?

Dean Martin-Sway





Dean Martin’den Türk müzikseverin “Kim ne derse desin aşk için” olarak Ajda Pekkan vasıtasıyla bildiği,pek güzel pek sevimli bir şarkı.Dean abi milyonlarca coverı olan şarkının ilk söyleyenidir.Dinleyip güzel geçmeyen gün yoktur.

23 Ağustos 2009 Pazar

Toparlanma Vakti:Mission Completed!



Yalan söyledim! Size çok pek en sevgili okurlarıma yalan söyledim. Oysa ki sizler bana yalansız , dolansız 1995 versiyon Mahsun Kırmızıgül gibi gelmiştiniz ama ben tutamadım sözlerimi aldattım sizi.Bi yazı yazmıştım hatırlar mısınız acep?Toparlanma Vakti deyü.O gün etrafı toplayacağımdan ve dünyanın artık daha bi güzel olacağından dem vurmuştum.İşte o gün o yazıyı yazdıktan sonra ortadan üç-beş çöpü kaldırıp zaar gibi film izledim ben sevgili okur.Değil etrafı toplamak ,film izlerken tükettiğim yiyecek ve içeceklerle ,ortalığa saldığım bulaşıklarla daha bi zıçtım ortalın azına(küfür ettim biliyorum ama bu küfürler bana,hak ediyorum ben).Farkındaysanız o günden sonra ,bu için için beni kemiren gerçekle ,yazılarımda bi tutukluk oldu bi benliğimden saptım.Ama geçte olsa şu an sözümü tutmanın getirdiği haklı gururla ,biraz mahcup ama başım dik yazıyorum yazımı.


Dün bütün gün temizlik yaptım,bu kadar uzun süre domestik bir hale bürününce kafamda kendiliğinden bi yemeni oluştu,bugün duş alınca eridi gitti.Odayı Masumiyet Müzesi’ne çevirmişim.Yaklaşık bir 10 yıllık periyot dahilinde hayatıma giren tüm sevgili ve arkadaşlarımla ilgili bir şeyler çıktı sağdan soldan.Aynı okulda okumadığım arkadaşımın okul kimliğinden trilyonlarca farklı şekil ve renkte tokaya kadar geniş bir yelpazeye sahip bulduklarım.Bir sürü anahtar var ki nelerdir ,kimindir nereleri açar meraklar sardı tüm bünyemi,bi 10 saniye falan “Lan Türkiş Sherlock Holmes olayım,bunların nereleri açtığını bulayım” gazına geldim ama bu saçma salak düşünce neyse ki çok barınmadı zihnimde.Uyandırayım ,beni şahsen tanıyın tanımayın 1999-2009 arası bi şekilde kaybolan bir eşyanız varsa blog vasıtasıyla bana ulaşın,Ardahan’dan Edirne’ye telefonlarını bekliyorum herkeşlerin.Çünkü benim bu bulduğum eşyalara nazaran arkadaş sayım kuş kadar.Kesin farkında olmadığım ,bilemediğim bi alt kimliğim var;köy köy,bucak bucak Anadolu’yu gezip bir şeyler çarpıyo sağdan soldan.Tanrım korkuyorum!Korkma gülüm.

BlogdaşımÇatlaEmiSen?


22 Ağustos 2009 Cumartesi

Evde Beslenir ki Bu#1



Lisa Hannigan...






Kendi şarkıları öyle ahım şahım olmasa da Damien Rice'la düetleri ekseriyetle muazzamdır.Ancak bu nasıl bir masum surat,nasıl bir sadelik,nasıl bir güzellik ?İrlanda'nın havası suyu bi başka azizim.O dupduru sesinden bi kuple tatmak için Lille isimli şarkısı aşağıda arz-ı endam eylemekte.

Ah Jeremy,Yar Jeremy!



Şu boş zamanın harman olduğu günlerde bu kitabı hatmetmem gerekiyor. Geçen bir kısmına göz attım ama zamanında Çeviri Kuramı dersi alırken ders kitabım olan bu Jeremy Munday eseri, benim bunca yıldır İngilizce diye öğrendiğim şeyden az biraz farklı bir dile sahip. Önümüzdeki Şubat asistanlık için mülakata girene kadar efendi efendi tutayım notumu ,yutayım kuramını Çeviri Bilimin.He mi?He gülüm!

Not: Evde post-it bulamadım artık bloga uğradıkça bu yazıyı görüp harekete geçerim.Bak evimin taa derinlerine aldım seni blog okuru.Öperim gıdıdan.

21 Ağustos 2009 Cuma

Çakalsınız Layn!


Yaşlı amcayı cast ajansından çağırdılar zira 11 aydır beklemedeydi. Ancak ne zaman ki Ramazan geldi , huoop yaşlı amca reklamların başrolü. Elinde gazlı içeceği gerkhh gerkhh geğirmesine kimseler ses etmiyor çünkü orası mutlu aile portresi ve yaşlı amca ile afacan torun olmadan o portre yalan oluyor.Bu reklamlar artık birer ramazan klasiği haline gelmiş durumda,bayrama yakın Kent’in “Ağlayın layn zor durumda yaşlılar var” konseptli reklamlarını da göreceğiz bundan hiç şüphemiz olmasın.Ali Kırca’da bu reklamları görüp “Peki ya yaşlılarımız,annelerimiz,babalarımız,gazilerimizzzz” menşeyli haberleriyle son noktayı koyar.Galatasarayımın 5 tane atıp beni köşe vaziyete getirdiği Talinn maçından sonra kanalları geziyorum bi bakıyorum Kanal D daha ilk dakikadan ,elinde takvim olmayanların Ramazan’ın geldiğini anlayabilmesi adına Çağrı filmini döşemiş.Lan aceleniz neydi hele bi soluk alaydınız.Bu kadar erken gösterdiklerine göre programı ayarlamışlardır 2 kere daha gösterirler.Hatırlıyorum 4-5 Ramazan önce pembe dizi haline getirmişlerdi filmi,her iftar vaktine yakın 4-5 dakika yayınlıyorlardı ve son gün hepsini tümden vermişlerdi.O değil henüz Nihat Hatipoğlu’nu göremedim endişelenmeye başladım,benim bildiğim Star tükkanın kapısına kilit vuruyor 30 gün boyunca Nihat’ın oluyor kanal ama??
Ramazan konseptiyle reklam yapan ,yayın yapan kanal ve ürünleri protesto edeyim, yalakalıklarına kendi içimde ceza keseyim diyorum ama patlayan bana patlar zira ne tüketecek ne de “tüketecek” bir şey bulamayacağımdan korkuyorum.Bak Efes Pilsen’e bir kere reklam politikasını değiştiriyor mu ?Canımsın Efes,canımsın Tuncay,istikrarlı duruşa devam.O değil de bu Ramazan bence ulusumuz yepyeni ve meşakkatli bir sınav verecek, kapalı mekanlarda sigara içilmiyor mecbur sokakta,dışarıda içilecek.E sigarasızlık kafasına vurmuş dayı dinler mi senin yasağa uymaya çalışmanı falan?Yaşayıp göreceğiz bakalım.Bu yazıyı yazma süreci boyunca Ayyuka’dan Havada Bir Hinlik Varı dinledim,her tv’yi açtığınızda sizin de gelsin aklınıza…Ahanda sözler:

Bi seyler yolunda degil besbelli
Bir gudubetlik
Var iste besbelli
Senden degil, benden degil, kimden belli degil
Havada bir Hinlik var
Bir yerde bir eksik var
Tarifi zor bir sey var
Havada bir hinlik var
Nedendir bilinmez bir sikinti var
Yagan yagmurdan esen yelden mi
Sundan degil
Bundan degil, neden belli degil
Havada bir hinlik var
Bir yerde bir eksik var
Tarifi zor bir sey var
Havada bir hinlik var

Derin bir nefes alsam gececek
Belki
De sonsuza kadar surecek

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Toparlanma Vakti


Hayatım boyunca hiç derli toplu bir insan olmadım, bu gidişle olacak gibi de değilim. Evde yarattığı kaos içinde kendine özgü bir düzeni olduğunu iddia eden kişiler sınıfındayım. Pisliğe çok tahammül edemiyorum ama resmen dağınığım bunu çok iyi biliyorum. Özellikle odamı kesinlikle toplu tutamıyorum, tüm ev toplu bile olsa. Ancak artık toparlanma vakti geldi. Odama şu dakikadan itibaren el atıyorum ve yıllardır odama “Dur lan ayağıma bir şeyler batabilir, önden şu herif girsin ben adımlarını izleyeyim” düşüncesiyle temkinli giren aile-arkadaş çevremin aklını almayı planlıyorum.

Öncelikle ortalığı toplayıp ardından sesine gram tahammül edemediğim elentrük süpürgesiyle şovumu yapacağım ve en öldürücü darbeyi yerleri ve ortalığı silerek gerçekleştireceğim. Eşyaların konumu hususunda tutucu bir yapım var o yüzden bi yere taşınınca nereyi uygun gördüysem çalışma masam, yatağım vs… mahkumdur ilk konulduğu yerde ömür tüketmeye. Yine böyle radikal bir dönüşüm peşinde olmasam da masaüstü bilgisayarımdan(a.k.a Sülocan) ,dizüstüne gerekli tüm arşivimi aktarıp onu ortadan kaldırmayı ve de ilk fırsatta duvara monte bir kitaplık alıp kutularda can çekişen kitaplarımı oraya yerleştirmeyi planlıyorum.Hatta ve hatta belki alengirli bir ışık sistemine doğru bile yelken alabilir deli gönül eğer fırsat bulursa.

Bu sefer bi ayrı gazlıyım bi ayrı hevesliyim lan.Eve misafir geldiğinde zıçsın evin diğer tüm yerlerine ama odama ilişmesin ve yıllardır süregelen döngü geriye doğru aksın.Bi Manowar albümü indireyim “De hadin Goçlarrr savaş kılıçlarımız,hançerlerimiz Savaşaaa!!” diyerek girişeyim işe.Du bi de kafama bağlayacak tülbent bakınayım belki vardır bi yerlerde…Yoksa da gideyim önce onu satın alayım ,havaya girmek lazım…

Not:Fotoğraf odamın aylar önce çekilmiş küçük bir kısmından.Homojen bir yapı halinde tüm oda bu şekli muhafaza etmektedir.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

15 Ağustos 2001



Bu ülkenin yetiştirdiği en yetenekli gitaristlerden biri Yavuz Çetin aramızdan ayrılalı ,kendini boğaza bırakalı,bugün itibariyle 8 yıl olmuş. Zannedilmesin ki blog böyle tarihte bugün ya da bugün doğanlar-ölenler sistemine geçiş yaptı. Sadece kayıtsız kalınamayacak 2 Büyüğün ölümleri birbirine bu kadar yakın ve bi sorumluluk duygusuyla en azından bu şekilde yad edilmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Bu arada Yavuz Çetin’le ilgili yıllar önce duyduğum ve kendisini tam olarak tanımayanlar için güzel bir giriş olacak bir hikaye de paylaşayım buradan:



Kendisi henüz 16-7 yaşlarındayken MFÖ’nün lead gitaristi olarak arz-ı endam etmekte iken(ki hikaye burada kalsa bile büyüklük belli oluyor aslında,16 yaşında MFÖ’ye dahilsin daha ne olsun.Biz o yaştayken 4 akorla kendimizi Hendrix sanıyorduk) M,F ve Ö abiler studyoda yeni bir şarkı yaparlar ve çağıralım Yavuz’u şuna bi solo atsın derler.Aradıklarında Yavuz ısrar eder şarkıyı telefonda bi kere yarım yamalak olsa da dinlemek için.Abiler çalarlar buna telefonda ve Yavuz stüdyoya geldiğinde telefondan öylesine dinlediği şarkıya cayır cayır ilk anda soloyu yapıştırır.Şarkı hangi şarkı bu hikaye üstüne onu da bilsem daha bi anlamlı olacaktı ama konuyla ilgili malumatım bu kadar.

Saygı!!!



14 Ağustos 2009 Cuma

Yass Tatile Giderse?

Şu anda blogdaşım Yass Hanım otobüste ve tatile gidiyor(layn neresi diye sormamışım yalnız şu an anladım).Eylül ayına kadar buralarda olmayacak.Bu ne demek oluyor blog benim oldu komple.İstediğim gibi at koşturacağım.Artık garı gız fotolarıyla mı doldururum burayı yooosam futbol bloguna mı çeviririm bilemiyorum.Kararımı ilerleyen günlerde hepiniz görürüsünüz zaten.Ama şimdilik şöyle bir fotoyla ciddiyetimi cümle aleme beyan edeyim:

Hem hatun hem futbol....O yee beybeaaaaaaa!!!!!

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Bekle Beni İbo Show ve Dansöz Didem!


Yeniden gitarı eve gelenlere hava atmak dışında kullanmaya ,yani çalmaya başladım.1 ay oldu tamirden geleli adam gibi 3 gündür çalıyorum.Bi anda öyle bir serdar ortaçlık sindi ki üstüme ottan boktan etkilenip bu süre zarfına 2 adet nacizane beste(1,5 aslında) sığdırmayı başardım.Tabii ki "Yar aynada güvendiğin ne ,melek misin gümüş söğüt dalı mı?" gibi akıl almaz komplike şeyler yapamayacağımı biliyorum ancak yine de İbo Show'a bi şekilde 2012-13 sezonu civarı çıkabilmek birincil kariyer planım.Ancak kısıtlı gitar çalabilme yetim nedeniyle inceden şarkılarımın birbirne benzemeye başlaması da beni kıllandırmaya başladı ve işte o anda yine aklıma müzük pröfösörü serdar ortaç geldi ve "Topu topu 7 tane nota var ,kaç farklı beste yapılabilir ki?" demecini hatırlayıp kendimden şüphe etmemem gerektiğini anladım.
Yaptığım şarkılar genelde depresif olur bu sefer gamsızlık üstüne bişey yaptım sevgili arkadaşım (ki tek fanım kendisi) E.'den geçerli notu alamadım.Demet Akalın'dansa Yalın ekolünü sürdürmem gerektiği nashiatını verdi kendisi,tek fanımı kızdırmamak adına bundan sonraki bestelerde yıllardır tutarlı şekilde sürdürdüğüm çizgimi korumaya karar verdim.Yalnız şöyle bir sorun var ki benim şarkılarımda genelde eski ya da varolan sevgiliye bir sitem söz konusu olur,halihazırda sevgilisiz bir insan olarak evde kıl yumağı suratıyla binbir şebeklik içinde olan abime karşı mı yapacağım ben beste.Acil iğrenç bir ilişkiye girmem ve terkedip -terkedilmem,mutsuz olup-mutsuz etmem gerekiyor sanırım...

Not: Az önce ,E.'ye attığım şarkıyı abime çaldım,beğendi.Şarkıyı çöpe atmam gerekiyor bunu anladım.Zira yukardaki serdar ortaç'a ait tüm bilgiler tarafından beynime uygulanmış tecavüz sonucu edinilmiştir.

CanYücel'eSelamOlsun!!

şiir öncesi yass notu: zen'in haklı uyarısıyla hemen kendime geldim ve bu önemli günde can yücel'i sevdiğim birçok şiirinden yalnız biriyle de olsa anmayı ihmal etmemiş oldum,sağol arkadaşım=)veee tadından yenmez bir adet geliyooor=)

Gitmek

Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.

"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.

Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?"

Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.

Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.

Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel.

şiir sonrası yass notu:dobralığıyla ünlü usta senin gibi az insanı seni kaybettiğimiz yaşa gelene kadar görmek,okumak,dinlemek nasip oldu bizlere bu ülkede..o yüzden ölüm yıldönümü de olsa bu..ben doğum gününü kutlamak isterim burdan..iyiki doğmuşsun,iyiki düşünmüşsün,iyi söylemişsin,iyiki yazmışsın..

Bir İhtimal Daha Var,O da Ölmek mi Dersin?


Büyük şair,yazar ve beni en ilgilendiren kısmıyla çevirmen Can Yücel'in 10. Ölüm Yıldönümü bugun.Shakespeare'in dilinden Yemen'i duymamızı sağlayan,Sülo'ya giydirip davalık olan,Nazım Hikmet'e kartpostal şairi diyen Duygu Asena'ya verdiği cevapla efsaneleşen(Kart sensin Postalda sana girsin!),güzel içen sayesinde içtiren güzel insan için bugün Datça'ya doğru sigaradan bir nefes çekmeli hatta mümkünse bi duble rakıyıda öldürmeliyiz.Yass'dan bugün seçme bi şiir gelir gibi ama hadi bakalım...

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Haykırma Müessesesi #1


Böylede bir seri başlatayım,belki sonra bu maddelenmişleri uzun yazı haline getiririm ama ne zamanki üşengecim ne zamanki haykırmak istiyorum yöntem bu olacaktır,seri hayat bulacaktır.

>Dolmuşta kafayı cama yaslayıp tek kulaklık kulakta hüzünle klip çeken genç,ben senin verdiğin 50 liranın üstünü beklemekten dolayı o kadar hüzünle dolu olduğunu biliyorum,hiç klip ayağına yatma.

>Bir kişiden daha “Oğlum bu kapalı mekanlarda sigara içme yasağı asıl kışın bi yerlerimize kaçacak” benzeri cümle duyarsam sigarayı bırakacam,o denli ciddiyim.Yeter arkadaşım anladık.

>İnsan büyüdüğünü ;Alamancılar olarak tabir edilen eş dost akrabanın ,Haribo yerine Jack Daniel’s getirmesiyle daha net idrak ediyor.

Arıza...

Eğer ki bu ara bloga girmekte güçlük yaşıyorsanız bunun sebebi bilinsin ki> blogspot. Zaten bu yazıyı okuyabiliyorsanız çaba ve inançla kastırmışsınız veyahut bi sorun çıkmamış demektir amma velakin sonraları olurda bu adrese kıl oldu yok aman yün oldu gibi bi uyarı alırsanız kaynağı bizden değildir.Daha yeni başladık hevesimiz bilem kaçmadı...hadi bakayım selametle, efendi efendi geçsin günler...Nası bir temenni bilmiyorum ama öyle geçsin...

8 Ağustos 2009 Cumartesi

ÖnündeDizÇökülesiKadın;Şebnem Ferah



çok parçalandım...
parçalandıkça çoğaldım diye inanmazsam
nasıl yaşarım?
bir gün daha bitti...
ama yarın yeni bir gün diye inanmazsam
nasıl yaşarım?
bu da gelir geçer diye inanmazsam
nasıl yaşarım?
....
her şey insanlar için
görmek öğrenmek için
bazen zor da olsa...

her şey insanlar için
umut doğurmak için
hayatla seviştim...
....
hiçbir şey boşuna yaşanmamıştır diye inanmazsam
nasıl yaşarım?
uyuyordum...
gözüm açıldı uyandım diye inanmazsam
nasıl yaşarım?
bu da gelir geçer diye inanmazsam
nasıl yaşarım?


yass notu:şebnem ferah'ın "her şey insanlar için" parçası bu..her dinlediğimde beni sözlerinin güzelliğiyle dehşete düşürür..dokuz sekizlik ritim eşliğinde saçmalayan ve albümleri satış rekorları kıranlara selam olsun!!



7 Ağustos 2009 Cuma

Rakı


Farkındayım blogu anti yeşilaycı bir hale getiriyorum yavaştan.Sigaraya methiye yazısının ardından rakı diye giriyorum olaya.Derdim şu ki; akşama arkadaşlarım bana gelecek ve mezeler,türküler ,muhabbetler ekseninde daha önce bir kez yapıp geleneksel hale getirmeye çalıştığımız rakı içme etkinliğimizi gerçekleştireceğiz.Ancak sabah 4:30 civarı uyanmış bir bünye olarak değil rakı içmek yataktan kalkmaya mecalim yok şahsen.Bakalım yıllardır gururla taşıdığım Zen fena içmez heaa etiketim mazide tatlı bir anı olarak mı kalacak zira bu uykusuzlukla üçüncü dubleye bile gelmeden sızmaktan korkuyorum...Neyse şimdi gideyim hazırlığımı yapayım çıkarayım çızıklı picamamı ,beyaz atletimi...


Sigara İyi Sigara Tatlı Sigara Can!


Bu son getirilen yasa-k ile artık gurur meselesi haline geldi sigara içmek.Pek sevgili hükümetimiz vergiler ve zorlamalarla içkinin tüm hükümranlığını bitirme en azından azaltma derdinde.Bu uğurda ,AB uyum yasaları ayağına dostumuz içkinin kankası sigarayı da harcadılar,içirtmiyorlar kapalı alanlarda.E işte bahane olsun bırakırsın bu sayede diyecek olanlara bu denli keyif aldığım başka ne var ki diye haykırmak istiyorum.Lan çok zararlı bak diyecekler de buyursunlar şuradan yaksınlar:
"
GZA: Nikotinin böcekleri öldürmek için kullanıldığını biliyor musun?
Bill Murray: E böcekleri öldüren şey faydalıdır.
(Coffee and Cigarettes,JJ)
"

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Koro Halinde Söylüyoruz:Ufff,Puff!!


Bak Ağustos geldi ,yaz mevsiminin uzatma dakikaları başladı artık.Bana göre artık bitmiştir mevsim.Peki Zen efendi ne yaptın biterken yaz ,elle tutulur ne yaptın?Güya Temmuz’da arkadaşımın çeviri bürosuna ışınlanıp okuldaki işim başlayana kadar hem zaman geçirip hem de kendimi faydalı hissedecektim.Planda olmayan Trabzon seyahati ve ardından en samimi olduğum kuzenlerimden birinin evlenmesi benim için muazzam iki bahane oldu statik duruşumu istikrarlı şekilde sürdürebilmek adına.

Bu noktada canımı sıkan şey ,bildiğin kılım kıpırdamıyo hiçbir şey yapmak namına.Ya da bak nasıl cümlelerle oynuyorum ne çakalım havasında şöyle belirteyim yaptığım en iyi şey hiçbir şey yapmamak.Belli dönemlerim olur benim ; dışarı çıkmaya başlarım 1-2 hafta zor girerim eve ,sokak çocuğu olurum,kafama vursan etrafa toz-toprak saçılır o denli.Bir de bunun tersine ekmek sigara gibi zaruri ihtiyaçlar dışında evden hiç çıkmam , sosyalleşebildiğim tek nokta çöpleri almaya gelen kapıcıyla karşılıklı gönüllerimizi birbirimize açtığımız “yaağşamlar” diyalogu olur. İşte benim şuan içinde bulunduğum dönem bu.Da bu sefer ekstra olarak telefon ve internet vasıtasıyla da pek insanlara yanaşmak istemiyo canım.Bu ara evde abim var.Kendisi zart diye getirdiği Prison Break dvdleriyle benim bu ultra-evcimen halimi doruk noktalara ulaştırdı,herifinde bana katkısı budur.

Benim için yapılmadan önceki safhası eziyet gelen ama yapmaya başlayınca ve bitirince bi huzur bi mutluluk yaşadığım bazı şeyler var.Diş fırçalamak bunlardan biri mesela.Her seferinde iğrenç bi sorumluluk gözüyle ,önyargıyla yaklaştığım macun fırça ikilisiyle işim bittikten sonra ;o beyaz parlak bebeklerin aynada , o capcanlı kırmızı diş etleriyle uyumlarını görünce bi anda hayata gol atmış gibi hissediyorum.Hem üstümden yük kalkıyo hem mutlu oluyorum.(Konu neydi nerden diş fırçalamaya geldi deme sevgili okur ,bi şekilde bağlayıp aklını alacam). Beni erindiren diğer arkadaşımızda duş.Çok kişiden duyduğum bende de tecelli bulduğu haliyle duşa girmeye feci üşenip,elli saat çıkmıyorum.Bi de duşa girerken müzük setime dayıyorum arada bi Tool’u bi Judas’ı ,ses yalıtımının evlerdeki en zayıf noktası olan banyodan komşulara “Abaaov nası da sert nası da asi bi insanmış bu 2 numero böyle?” deme fırsatı yaratıyorum.Duş telefonuyla aramazıda ki Don Kişot vs Değirmenler ilişkisine mutabık olarak aralarda gaza gelip yaptığım kafa sallama hareketlerim ,banyo bitişi sırılsıklam yerlerin silinmesi gerekçesini yaratsa da, muzaffer bir komutan gibi duş telefonuna pis bir bakış attığım mekan oluyo ve adım atarken çıkan şşılap şulop sesleri ortama farklı bir hava katıyor doğrusu.

Neler söyledik: yaz bitiyor,bomboş oturuyorum,diş fırçalama ve duş aktiviteleri başlangıçta bünyemi üşendiriyorlar.Ve konuyu bağlıyorum,bak bu kadar bağıra bağıra belli ediyorum ki arkamdan laf edilmesin sonra.Lan madem boş oturuyorsun git iki kitap oku seversin sen dediğinizi duyar gibiyim.Evet severim severim ama o arada koskoca bir paragraf yazıyı haybeye yazmadık heralde.Ovv bebeğim gözünde şimşekler çaktı anladın sanırım derdimi.Evet,ben kitap okumaya başlamaya da üşeniyorum.Böyle kitapçılara girdiğimde yada birisiyle kitap muhabbeti yaparken resmen ağzımın suyu akıyo off şunu okusam ne süper olur lan diye ama daha evde hazırda bekleyen 3-4 kitabım var okunması gereken ama ben zaar gibi zaman öldürüyorum adeta.Kitap okumak için bazı ayinsel hazırlıklarım var benim.Mesela odanın ışığını kapatıp masa lambasını açmam ve inceden loş bir ortam yaratmam gerekiyor.İnceden etrafın salaş ama toplu olması gerekiyor,ya klasik müzik,blues ya da Mogwai ,Sigur Ros vb şarkı tercihleri yapmam gerekiyor.Filtre tercih sebebi olup hazırda kahvemin olması ve en samimi kankası sigaranın stok halinde ona eşlik etmesi gerekiyor.En absürt kısım ise ders çalışırken de varolan en salak kıstasım:Benim kitap okurken inceden resmi giyinmem gerekiyor.Resmi derken öyle kravat takmak falan değil(ders çalışırken takmışlığım var),kışsa entel hırkamı yazsa gömleğimsi bir şey giymek,saçlarımı inceden dağıtmak kastettiğim.Böyle odanın kapısını açanın kendisini Jim Jarmusch filminde sanması gerekiyor.İşte başlangıcı böyle yapmam lazım benim yoksa havaya giremiyorum.Eleştirme beni sevgili okur ,bunu arabada giderken çalan bi müziği inceden klip çeker gibi tripsel dinleme olayına benzet illa eleştireceksen.Hea ama işte bu sancılı başlangıcı atlatabilip eğer bi 20-30 sayfayı okuyabilirsem, ondan sonra tuvalette ,otobüste her yerde bitirene kadar okuyorum kitabımı efendi gibi ,öyle saçma salak ayinsel durumlara gerek kalmıyor.Bu noktada kötü huyumda başlayınca bi kitaba başka hiçbir şey yapasım gelmiyor sadece okumak istiyorum.

Eğer ki bu ilk kısmı sorunsuzca halledebilirsem feci şekilde abanacağım okumaya açığımı kapatmam lazım.Yalnız giderayak şunu da söyleyeyim duş,diş fırçalamak,kitap okumak…Bunlar hep çocukken anne ve babamın yapmam için beni deli gibi zorladığı şeyler.Ulan Freud yine çıktın bi yerden,sinsi seni…


BuİnsanlarBunlarıNasılYazıyor?

"bir yanın çocuk doğurmaya
diğer yanın
sarhoşken karanlık şarkılardan aşağıya atlamaya yatkın!"

yass notu:jan ender can adlı genç bir şairin bir şiirinden..okudum karanlık şarkılardan değil belki ama bu şiirden aşağı atladım=)

Bunlarda Var:

Related Posts with Thumbnails