26 Eylül 2009 Cumartesi

Yass’ı Utandırma Müessesesi


Efendim yan tarafa bi anket koydum.Sebep?Blogdaşım Yass Hanım girdi tatil moduna,aldı sürte sürte gezmenin tadını,açarken halaylarla karşıladığı bloga son 2 ayda sadece iki(rakamla 2) yazı yolladı.Bu yazılardan biriside Zenana çatla sen emi tadında tatilde olduğunu gözüme gözüme sokan bi post.Anketimizi cevaplayalım ,yüzünü toplum önünde kızartalım.(cevap olarak “sadece 1” şıkkını işaretleyenlere süprüz hediyelerim var)

24 Eylül 2009 Perşembe

Yürek Burkan Bir Öykü: Ailesiyle Alışverişe Giden Gencin Dramı



"Bu öyküden sonra biz insanlar ne kadar zalimiz diye, kendinizi tokatlayacaksınız.

Nii York Tayms

Zen’in dramı , ibretlik bir öykü.Hepimizin alacağı dersler var.

Hınca Le Uluchotti

Genç Werther ,Zen’in yanında acı çektim demesin.Uzun ama akıcı bir öykü.

Bild"

Ankara’ya sonbahar gelmişti,belki klasik sonbahar efekti olan dökülmüş yaprakları sokaklarda göremiyordu ama artık evin içinde ,her yanı başka içme gecelerinde sigara yanığı olmuş dünyanın en rahat giysisi ;siyah ,yanları beyaz çizgili ,aralarda denizin fırtına sonrası aldığı mavi renklerle bezeli,yeri geldiğinde terside giyilebilen şortunu giyemiyordu artık Zen.Bu durumu o sabah net olarak idrak etmişti,çünkü uyandığında götü buz kesmişti.Küçük bir seramoniyle katladı dünyanın en şahane şortunu ve hem yatarken giyilir hem de spor yaparken çok işlevsel lan bu diyerek aldığı eşofman altını giydi.Bir damla yaş bıraktı şortunun üstüne vedalaşırken.Bu faslı çok sürdüremedi çünkü içerden “Hadi oğlum kahvaltı soğuyo gelseneee” diyerek vicdansızca bağıran annesinin sesi tüm evi çınlatıyordu.Annenin dellendiğini gören baba gazı alarak bu çağırma işlevini bir küfürle süslüyordu artık.Babalar böyledir;evin reisidir,kralı/padişahıdır ama bunu sürdürmek için annenin onayı ve desteğine muhtaçtırlar ve ne yazık ki hiçbiri bunun farkında da değildir.İşte Zen bu döngünün bir kurbanı olarak sabah sabah küfrü yiyordu ve kös kös felaketinin başlangıcı olacağını bilmediği o kahvaltı masasına yaklaşıyordu.

Bayramın son günüydü ve babanın kişisel şovu uğruna çocuklarını akrabalara kötülediği,bunlar köy yaşamından ne anlar konseptli köy ziyaretinden önceki gün dönülmüştü.Dört kişilik ailenin bu yakınlarda bir arada olacağı son iki gündü artık.Zen masaya oturduğunda kahvaltı mevzusu,babanın kredi kartını giderayak sömürelim amacının ihtiyaçlar var kolpası altında dile gelmiş haliydi.Kahvaltı sonrası alışverişe gidilmesi kararı Zen ilk lokmayı yutarken çoktan alınmıştı bile.Baba karşı çıkacak gibi olurken “sana da bir takım elbise lazım,asıl onu alalım” diyerek anne adeta çocuk kandırır gibi bağlamıştı babayı.Zaten son iki gündür el öpmekten,nasihat dinlemekten,sen beni tanıdın mı diyerek kazık kadar adama bebe muamelesi yapan bir günlük akrabadan(one day relative) sıtkı sıyrılan Zen gayet efendi biçimde onlara katılmayacağını evde oturup kafa dinlemek istediğini beyan etmişti.”Bir daha ne zaman araba kullanacksın,tişört alman gerekmiyor mu senin,oğlum bak gidiyoruz bir daha ne zaman görüşeceğiz”.Anne babaya yaptığını Zen’e de yapıyordu ve babasına için için gülen Zen ,annenin yarattığı etki altında “Uff tamam yaa” tepkisiyle gelmeyi kabul ediyordu.Dünyada kötülük artıyordu,bir süredir grileşen beyazlar iyice siyaha dönmeye başlamıştı.

Babaya alınacak takım elbise ilüzyonu altında öncelikli doğrultu bu yöndeydi. Zen arabayı sürüyordu fakat arabaya önceden bıraktığı cdsi yerinde yoktu ve mecburen abinin sahip olduğu Mustafa Sandal’ın 97 yılı albümü çalıyordu teypte.Günün nasıl geçeceği bu dakikadan itibaren artık belliydi.Yolda giderken ailecek “jest olunuyor vallahi mest olunuyordu” senkronize biçimde.Mağazaya giriliyor ve anne bayan reyonuna ışınlanıyordu ilk saniyeden,abi babanın peşindeydi.Okul kıyafeti hesabı pis ergenler doluşmuştu ceket reyonuna.Aralarında zayıf,tüy bıyıklı bi tanesi Zen’in küpesine o denli yoğun bakış atıyordu ki ,yarattığı pis enerjiyle mağazadaki tüm metal/gümüş aksesuarlar eriyordu.Çocuğun adı Musa olmalıydı.Zen kendine mağazada bir şeylere bakıyor ayağına tenhalara aileden uzaklara kaçma teşebbüsündeyken babanın “Zeeenn bak bi,nasıl olmuş?!” höykürmesini duyuyordu,baba podyumda yürüyor havalarında eli cebinde ona doğru yürüyordu.Suratında öyle bi ifade vardı ki öz babası olmasa herif bana asılıyor lan heralde dur ağzına burnuna doğru dalayım hafiften diyebilirdi ancak biliyordu severdi babası böyle antin kuntin şeyler yapmayı toplum içinde.”Ehe ehe iyi olmuş” diyordu Zen ,satış görevlisiyse üstün görev bilinciyle “ilahi beyefendi” dercesine gülüyordu sesli sesli.Baba gazı almıştı artık,dönüş yoktu.Anne yanlarına gelmişti ve ilk saniyeden hiç alaksı olmamasına rağmen Zen’e bir ayakkabı veriyordu denesene pek güzelmiş bu diye.Zen deniyordu ve baba daha ayakkabı giyildiği anda eğilip önüne bakıyordu ayağın,parmak değiyo mu parmak değiyo mu?soru cümlesi 5 saniye içinde yaklaşık 200 kere tekrarlanmıştı.Döğmüyo diyebildi sessizce.Kafasını kaldırdığında sarışın bi hatun onlara doğru bakıyordu ama Zen’in özgüveni o kadar yerlerdeydi ki herhalde babamı kesiyor diye düşündü.Öyle olmalıydı,aksi olmazdı.

En son 5-6 sene önce bu şekil bir aile aktivitesine katılmıştı ve yemin etmişti bir daha bulaşmayacağına onlara.Hayatının en güzel zamanlarında 22 yaşında bir genç göz göre göre telef oluyordu ve dünya buna sessiz kalıyordu.Dönüş yolunda koltuğu bir daha ayarlaması gerekti çünkü boyu 10 cm kısalmıştı,ayakları pedala yetmiyordu.Cüzdanına bakmıştı ehliyeti yoktu çünkü yaşı da bünyesi gibi ufalmıştı.Mustafa Sandal’dan sıkılan abi cd olarak Serdar Ortaç’a yöneliyordu,hayatın yorduğu serdar Zen’e dert ortağı oluyordu.Dünyada kötülük artmıştı ve griler çoktan simsiyah olmuştu.

19 Eylül 2009 Cumartesi

Yazı...(Yaratıcı Başlıkta Sınırları Zorluyorum)


Annemle abim geldi Ankara’ya bayramdan öncede babam gelecek(geldi). Bu ara ;ev yemeğinin,temiz evin ve koltukta uyuya kalınca üstümün sabah uyandığımda örtülmüş olduğunun farkına varmanın keyfini sürüyorum.Çocukluk ve ergenliğin hiçbir döneminde dışarı çıkmamla ilgili bir saat ve kişi sınırlaması getirmemiş annem, cidden işim olmadığı sürece dışarı çıkmama karşı çıkıyor bu ara “Otur evinde ne yapacaksın dışarıda” gibi son derece rasyonel bir açıklamaya sahip bu uğurda.Bu arada kendisi çevrenizde barındırmak istemeyeceğiniz derecede sigara otlakçısı bir birey. Çantasında en az 2 paket sigarası stok halinde dururken ortada duran paketimden biri kulak arkası olmak üzere en az iki dal alıyor,aynı tarifeyi zaman zaman abimin sigarasına da kesmekte.Nedense sigarası hep içerdeki odada olduğundan lise arkadaşım annemden devamlı sigara kaçırıyoruz.İçine de çekmediği için Maltepe dahi içse onun için fark etmemekte.Çok tehlikeli çook!Bambaşka bi yazı yazacaktım aslında ama konu kontrolümden çıkıp buraya geldi.Heaa bi de Buena Vista Social Club(Omara Portuondo)'ın albümünü indirdim,arkadaşım M. sayesinde haberim olan bu albüm tam anlamıyla ihya etti beni,giderayak tavsiyede bulunayım da haybeye yazı yazmış olmayayım.

Not:Erişim sorunu yüzünden, oluşumunda tırnaklarımla kazarak emekler harcadığım canım blogumu ,post göndermek şöyle dursun,4-5 gündür açıp aman bak şu yazı şahaneydi diyerek okuyamıyordum bile. Sorun düzeldi, pekte iyi oldu. Sorun öncesi de bünyemin halletmesi gereken bazı mevzuların ortaya çıkmasından ve de Yass’ın da uğraşması gereken bazı şeylerin olmasından dolayı, blogu kapatmaya karar verdik! Yok lan atlama hemen ne kapatacaz, sadece Eylül ayı çok kısır geçti bu yüzden diyecektim.Hea dedim.

Not 2:Peki ya notun nerdeyse yazı kadar olması?

18 Eylül 2009 Cuma

Blogger Erişim Sorunu

Bu ara sıklıkla bloga girmekte güçlük yaşanmakta.Salsa Basket'in blogunda bunun çaresi verilmiş.Ahanda yapacaklarınız:

c:\Windows\system32\drivers\etc\hosts altındaki dosya notepad ile açılacak ve dosyanın en altına şu aşağıdaki satırlar aynen copy-paste ile eklenecek.

74.125.95.191 http://www.blogger.com/
74.125.95.191 blogger.com
209.85.225.191 blogger.com
209.85.225.191 http://www.blogger.com/
74.125.95.191 http://www.blogspot.com/
209.85.225.191 http://www.blogspot.com/
74.125.95.191 blogpost.com
209.85.225.191 blogpost.com
209.85.225.191 draft.blogger.com

13 Eylül 2009 Pazar

1 Günde, 3 The Lord Of The Rings ve Halet-i Ruhiye




Aslında çok keyif aldım trilogy’yi bi anda izleme olayından ama normal hayata adapte olurken biraz zorlandım,bazı semptomlarla uğraştım:

>Zaten filmler arası ya da yemek araları verdiğimde de elimde kılıç varmış savuruyo gibi dolaşırken,filmlerin bitimiyle layn zopada olur bişey olsun sallayım evde gönlümce diye fellik fellik arandım.Yalnız yaşamanın hayvanlığı olarak arada bazı çığlıklar atmışta olabilirim.

>Lan saçları yeniden mi uzatsam acep diye ciddi ciddi düşünmeye başladım,sonra zaten saçları kestirmeye üşendiğim için devamlı uzattığımı hatırlayıp ,üstüne çok kafa yormak manasız geldi.

>Hatun kıstasın bi anda güzellik olarak Liv Tyler ,karizma olarak Cate Blanchett oluyor ki , oyy dağlara daşşlara!!

>Rüyalara hiç girmek istemeyorum,zaten aralarda hiçbir etki olmasa da kendini meydan muharebelerinde bulan insanım,nirvanasını izlediğim gün gördüm.

>3 gün deli hevesle beklediğim Türkiye-İspanya maçını kaçırdığımı anlayıp yüzüğüne de lorduna da deyip sinir doldum,işte o an evde kılıç olmadığına sevindim sonu harakiriye varabilirdi.


Bir de bazı kafama takılanlar oldu ki:

>En artiss karakter kim diye düşündüm Merry ve Pippin’i baş sıraya koydum.Zaten en çok bunların ayrı düştüğü sahnede duygulandım.Sonlara doğru Merry az adama döner gibi olsa da ,çevresinde en kral savaşlar dönse, orklar yerine uruk-hai’lerde gelse ,neşesinden zerre bişey kaybetmeyen Pippin’i ayrı takdir ettim.Ben Steve Coogan oynuyo zannediyodum kendisini meğer Billy Boyd canlandırıyormuş.

>Böyle komplike film nasıl yönetilir layn dieyerek Peter Jackson’a saygı duydum.Figuranları da katarsan film ekibi bir ilçe nüfusuna ulaşıyor.Bence Peter abi gitsin Los Angeles belediye başkanlığına adaylığını koysun,çerez gibi gelir orayı yönetmek bundan sonra.

>Seriyi daha önce Türkçe izlemiştim bu sefer orijinal izledim ve Türkçe dublajın ne kadar başarılı seçimlerle yapıldığını anladım.Aklımda kalan Engin Alkar(Alkın?)’ın Sam’i seslendirdiği ve birebir seslerin örtüştüğü oldu.Keza Frodo seslendirmesini kim yaptı bilmiyorum ama aklımda kaldığı kadarıyla o da nerdeyse aynı sesti.Dublaj övdüğüm görülmemiştir ama bu sefer hak edilmiş bence.

>Barış Emre Alkım geldi aklıma ve filmi bir de hocayla izlesem acep nasıl zenginleşir bakış açım diye iç çektim.

>Viggo Mortensen şahane oturmuş Aragorn için ama trvia’larda okuduğum kadarıyla Daniel-Day Lewis düşünülmüş bi ara bu rol için.Viggo’ya haksızlık olmasın ama sanki daha bi efsane olurdu Daniel abi.

>Ian McKellen’ın eşcinsel olduğunu öğrendim ki Rob Halford ve Neil Patrick Harris kadar şok oldum.Gaylerle alıp veremdiğim bir şey yok ama bu insanlar en azından gizlesinler bu durumu bizleri böyle hüsranlara uğratmasınlar.De bana Elijah Wood gaymiş ağzımı açmam ama sen Gandalf’ı oynamışsın iki dakka dek dur be.

Tiz Fon Müzüğü Yapılsın,Kitap Okunsun



Ali filmi soundtracklerinden, Salif Keita isimli Mali’li albino abimiz söylüyor.Başlıkta fon yapılsın diye emretsem de ayrı bi gaz veriyor şarkı,durağanlık bu şarkıyla pek gitmiyor yani.


10 Eylül 2009 Perşembe

BenGeldimYayınaElKoydum=)

yakışıklı yakışıklı adam fotoları-1=)



sevgili arkadaşım zen ve değerli izleyici=),


internet bağlantımın olmadığı olsa bile kısıtlı zamanımın olduğu günlerden bugünlere güzel güzel tatilimi yaptım ayrıntılarına daha sonra gelicem uzun uzun anlatıcam=)

ancak bloga şöyle bir göz gezdirdim sevgili blogdaşım ankarada kaldığı günlerin acısını benden çıkarırcasına ortak alanımızı futbol,kızlar gibi erkeksel mevzularla doldurmuş!!ben buna tepkimi koymazmıyım,başlığımda belirttiğim gibi yayını ele almazmıyım haaaaaaaa sorarım sana,sorarım size=)?tamamen kızsal mevzularla çok yakında karşınızdayım kıhkıh=)

8 Eylül 2009 Salı

Benziyor Bu Adamlar

























Birisi Litvanya Milli Basketbol Takımı'nın (sağ) small forward'i Linas Kleiza ,diğeri çemçük ağızlı kral kişilik Kıvanç Tatlıtuğ çakması Umut Sarıkaya.Litvanya-Türkiye maçını izlerken Kleiza sayı atsada üzülmedim,için için bi güldürdü beni.Bu fotoğraflarda net belli olmasada benziyor bu adamlar.

6 Eylül 2009 Pazar

Sansüre Sansür



Şu siteyi ziyaret ederek bu fotoğrafların membağına ve fazlasına ulaşmış olacaksınız.Desteklenmesi gereken bu oluşumun internet siteside budur.Ayrıca SarıKırmızıŞeyler 'e de teşekkürler.

Tatil Güncesi

İstanbul’da ilk gecemde yazıyorum bu yazıyı. Bugün o denli yoruldum ki daha ilk dakikadan, canım şehrim Ankara’ya ışınlanmak istedim. İçimde ki emekliyle sorunum var ,sürekli maraz çıkartıyor pezo. İstiyo ki Zen evinden çıkmasın hiç, elinde Cumhuriyet gazetesi yakın gözlükleriyle sokakta oynayan çocukları izlesin,gürültü yaparlarsa bebelere laf atsın.Yolda ilk 1.5 saat harici hiç uyuyamadım,sabah 6:30 gibi İstanbul’a inip Ataköy’e geçtik.Bu arada o Esenler Otogarı nasıl iğrenç bir yer ya?Her gelişimde ayrı tırsıyorum valla,her an adamın götünü kesebilirler orda,öyle iğrenç bi yer.Neyse işte,çantaları bıraktıktan sonra abimin okul kaydı için üniversitesine geçtik.Eğer kadromu bu güz dönemine alabilmiş olsaydım, öğretim üyesi indirimi sağlansın diye ,abimin velisi olacaktım sevgili okur,efsane olacaktım yeminle.Sabah 9’dan öğlen 2:30’a kadar süründükten sonra geri bugün geri Ankara’ya dönecek kuzenim için tekrar Esenler’e geçtik ,biletini aldık ve bilet saatine kadar ,tee Ankara’dan planımız olan Ikea’ya daldık.Hiç uzun uzadıya övmek istemiyorum sadece evlenesim bile geldi , Ikeaboy olasım geldi buram buram.


(buradan itibaren yazı Fethiye’de yazılmıştır) Ertesi gün pek sevgili arkadaşım Elif’le buluşmak üzere İstiklal’e gittim.Sokak temizleme arabası peşime takıldı,paranoya yapmıyorum baya baya takıldı peşime.İşte o anlarda korktum sevgili okur çok korktum.Elifcanı beklerken yanındaki mini şortlu kıza yavşak yavşak yavşak espri yapan Umut Sarıkaya’yı gördüm.Hızla geçip gittiği için “naapıon layn keraneci” gibi bi muhabbete giremedim,yoksa en azından “layn Umuuuttt!” diye bi laf atıp kaçabilirdim.Elif beni Tavanarası diye bir yere götürdü,gayet güzel bu mekanda hanımefendinin uykusu geldi,bizde Balans’a geçtik.Gecenin sonuna doğru ,İstanbul cahili olmam münasebetiyle abim geldi yanımıza(eve dönebileyim diye).Elif’in rahat muhabbet edilen,her konudan konuşulabilecek hatun modeli olduğunu gören ve daha önce hiç böyle bir cinsle karşılaşmayan abim ,muhabbetti resmen kahve muhabbetine çevirdi.Konuşma endişe verici hale gelmeden kalktık.


(Fethiye 4. Gün)

Burada beni bi nebzede olsa analitik düşünmeye, sorgulayabilmeye yönelten amcamla devamlı etkileşim halindeyiz. Herif 2 gün sonrada olsa,2 yıl sonrada , yepisyeni bilgileriyle,yaklaşımlarıyla ağzımı açıkta bırakıyor. Orta sınıfın bi ferdi olarak, öyle çok zengin insanlarla iletişim halinde değilim ki özel üniversite mezunu bi şahıs olarak ihtiyaç fazlası paranın, kafa çalışmasını önleyen bi bok olduğuna inanan biriyim ama bu herif deli zengin olmasına rağmen göt kadar bi evde gayet mutlu hayat sürebiliyor ve beni benden alıyor. Önünde eşek gibi bahçesi, köpeği olan amarihan filmleri tarzı evine bile gram tenezzül etmiyor. Tam ergenliğimin başında bizim evin iki sokak ötesine taşınmıştı ve ben enee böyle adamlar da varmış hayatta, ne enteresan adam diye okul sonraları ev yerine sıkça ona gitmeye, bana önerdiği kitapları okumaya ,onu gözlemlemeye başlamıştım.İçki içmeme kızan babama “14 yaşına gelmiş adama karışamazsın” çıkışının ardından (halen bu çıkışa gülüyoruz,14 yaşında ki bebenin içki içmesini savunmak?) ,bana darbukayı verip kendi sazla, şahımsa ilk içki alemlerimi yaşatanda insandır ayrıca. Her türlü güzel insandır.Zaten yakın çevremde beni bilen herkes , gıyabende olsa onu da gayet iyi bilmektedir.

Bunlarda Var:

Related Posts with Thumbnails