Yass Hanım bildiğiniz üzere tatilde ve bendeniz Ankara’ya hapsolmuş durumdayım.Hea bende onu diyecektim işte değilim lan valla değilim bu gece İstanbul’a gidiyorum.Blog yazarları tatilde anlayacağınız.Bir süre buralarda olmayacaklar.Bir ihtimal İstanbul’dan Fethiye’ye geçme durumumda var ancak şurdan şeedebileceğiniz üzere kesin konuşamıyorum.Kendinize iyi bakın,bana da keyifli tatiller dileyin emi.Öperim gıdıdan.
25 Ağustos 2009 Salı
Jack Jack Jaaack!
Yerappim gerçek olsun bu hemencecik ülkemize gelsin.Elif’i gözlerinden öpüyoruz bu zat-ı şahanelerinden beni haberdar ettiği için.Bu nasıl karizmatik bir şey lan böyle?
Dean Martin-Sway
Dean Martin’den Türk müzikseverin “Kim ne derse desin aşk için” olarak Ajda Pekkan vasıtasıyla bildiği,pek güzel pek sevimli bir şarkı.Dean abi milyonlarca coverı olan şarkının ilk söyleyenidir.Dinleyip güzel geçmeyen gün yoktur.
23 Ağustos 2009 Pazar
Toparlanma Vakti:Mission Completed!
Yalan söyledim! Size çok pek en sevgili okurlarıma yalan söyledim. Oysa ki sizler bana yalansız , dolansız 1995 versiyon Mahsun Kırmızıgül gibi gelmiştiniz ama ben tutamadım sözlerimi aldattım sizi.Bi yazı yazmıştım hatırlar mısınız acep?Toparlanma Vakti deyü.O gün etrafı toplayacağımdan ve dünyanın artık daha bi güzel olacağından dem vurmuştum.İşte o gün o yazıyı yazdıktan sonra ortadan üç-beş çöpü kaldırıp zaar gibi film izledim ben sevgili okur.Değil etrafı toplamak ,film izlerken tükettiğim yiyecek ve içeceklerle ,ortalığa saldığım bulaşıklarla daha bi zıçtım ortalın azına(küfür ettim biliyorum ama bu küfürler bana,hak ediyorum ben).Farkındaysanız o günden sonra ,bu için için beni kemiren gerçekle ,yazılarımda bi tutukluk oldu bi benliğimden saptım.Ama geçte olsa şu an sözümü tutmanın getirdiği haklı gururla ,biraz mahcup ama başım dik yazıyorum yazımı.
Dün bütün gün temizlik yaptım,bu kadar uzun süre domestik bir hale bürününce kafamda kendiliğinden bi yemeni oluştu,bugün duş alınca eridi gitti.Odayı Masumiyet Müzesi’ne çevirmişim.Yaklaşık bir 10 yıllık periyot dahilinde hayatıma giren tüm sevgili ve arkadaşlarımla ilgili bir şeyler çıktı sağdan soldan.Aynı okulda okumadığım arkadaşımın okul kimliğinden trilyonlarca farklı şekil ve renkte tokaya kadar geniş bir yelpazeye sahip bulduklarım.Bir sürü anahtar var ki nelerdir ,kimindir nereleri açar meraklar sardı tüm bünyemi,bi 10 saniye falan “Lan Türkiş Sherlock Holmes olayım,bunların nereleri açtığını bulayım” gazına geldim ama bu saçma salak düşünce neyse ki çok barınmadı zihnimde.Uyandırayım ,beni şahsen tanıyın tanımayın 1999-2009 arası bi şekilde kaybolan bir eşyanız varsa blog vasıtasıyla bana ulaşın,Ardahan’dan Edirne’ye telefonlarını bekliyorum herkeşlerin.Çünkü benim bu bulduğum eşyalara nazaran arkadaş sayım kuş kadar.Kesin farkında olmadığım ,bilemediğim bi alt kimliğim var;köy köy,bucak bucak Anadolu’yu gezip bir şeyler çarpıyo sağdan soldan.Tanrım korkuyorum!Korkma gülüm.
22 Ağustos 2009 Cumartesi
Evde Beslenir ki Bu#1
Ah Jeremy,Yar Jeremy!
Şu boş zamanın harman olduğu günlerde bu kitabı hatmetmem gerekiyor. Geçen bir kısmına göz attım ama zamanında Çeviri Kuramı dersi alırken ders kitabım olan bu Jeremy Munday eseri, benim bunca yıldır İngilizce diye öğrendiğim şeyden az biraz farklı bir dile sahip. Önümüzdeki Şubat asistanlık için mülakata girene kadar efendi efendi tutayım notumu ,yutayım kuramını Çeviri Bilimin.He mi?He gülüm!
21 Ağustos 2009 Cuma
Çakalsınız Layn!
17 Ağustos 2009 Pazartesi
Toparlanma Vakti
Hayatım boyunca hiç derli toplu bir insan olmadım, bu gidişle olacak gibi de değilim. Evde yarattığı kaos içinde kendine özgü bir düzeni olduğunu iddia eden kişiler sınıfındayım. Pisliğe çok tahammül edemiyorum ama resmen dağınığım bunu çok iyi biliyorum. Özellikle odamı kesinlikle toplu tutamıyorum, tüm ev toplu bile olsa. Ancak artık toparlanma vakti geldi. Odama şu dakikadan itibaren el atıyorum ve yıllardır odama “Dur lan ayağıma bir şeyler batabilir, önden şu herif girsin ben adımlarını izleyeyim” düşüncesiyle temkinli giren aile-arkadaş çevremin aklını almayı planlıyorum.
Öncelikle ortalığı toplayıp ardından sesine gram tahammül edemediğim elentrük süpürgesiyle şovumu yapacağım ve en öldürücü darbeyi yerleri ve ortalığı silerek gerçekleştireceğim. Eşyaların konumu hususunda tutucu bir yapım var o yüzden bi yere taşınınca nereyi uygun gördüysem çalışma masam, yatağım vs… mahkumdur ilk konulduğu yerde ömür tüketmeye. Yine böyle radikal bir dönüşüm peşinde olmasam da masaüstü bilgisayarımdan(a.k.a Sülocan) ,dizüstüne gerekli tüm arşivimi aktarıp onu ortadan kaldırmayı ve de ilk fırsatta duvara monte bir kitaplık alıp kutularda can çekişen kitaplarımı oraya yerleştirmeyi planlıyorum.Hatta ve hatta belki alengirli bir ışık sistemine doğru bile yelken alabilir deli gönül eğer fırsat bulursa.
Bu sefer bi ayrı gazlıyım bi ayrı hevesliyim lan.Eve misafir geldiğinde zıçsın evin diğer tüm yerlerine ama odama ilişmesin ve yıllardır süregelen döngü geriye doğru aksın.Bi Manowar albümü indireyim “De hadin Goçlarrr savaş kılıçlarımız,hançerlerimiz Savaşaaa!!” diyerek girişeyim işe.Du bi de kafama bağlayacak tülbent bakınayım belki vardır bi yerlerde…Yoksa da gideyim önce onu satın alayım ,havaya girmek lazım…
Not:Fotoğraf odamın aylar önce çekilmiş küçük bir kısmından.Homojen bir yapı halinde tüm oda bu şekli muhafaza etmektedir.
15 Ağustos 2009 Cumartesi
15 Ağustos 2001
Bu ülkenin yetiştirdiği en yetenekli gitaristlerden biri Yavuz Çetin aramızdan ayrılalı ,kendini boğaza bırakalı,bugün itibariyle 8 yıl olmuş. Zannedilmesin ki blog böyle tarihte bugün ya da bugün doğanlar-ölenler sistemine geçiş yaptı. Sadece kayıtsız kalınamayacak 2 Büyüğün ölümleri birbirine bu kadar yakın ve bi sorumluluk duygusuyla en azından bu şekilde yad edilmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Bu arada Yavuz Çetin’le ilgili yıllar önce duyduğum ve kendisini tam olarak tanımayanlar için güzel bir giriş olacak bir hikaye de paylaşayım buradan:
Kendisi henüz 16-7 yaşlarındayken MFÖ’nün lead gitaristi olarak arz-ı endam etmekte iken(ki hikaye burada kalsa bile büyüklük belli oluyor aslında,16 yaşında MFÖ’ye dahilsin daha ne olsun.Biz o yaştayken 4 akorla kendimizi Hendrix sanıyorduk) M,F ve Ö abiler studyoda yeni bir şarkı yaparlar ve çağıralım Yavuz’u şuna bi solo atsın derler.Aradıklarında Yavuz ısrar eder şarkıyı telefonda bi kere yarım yamalak olsa da dinlemek için.Abiler çalarlar buna telefonda ve Yavuz stüdyoya geldiğinde telefondan öylesine dinlediği şarkıya cayır cayır ilk anda soloyu yapıştırır.Şarkı hangi şarkı bu hikaye üstüne onu da bilsem daha bi anlamlı olacaktı ama konuyla ilgili malumatım bu kadar.
Saygı!!!
14 Ağustos 2009 Cuma
Yass Tatile Giderse?
12 Ağustos 2009 Çarşamba
Bekle Beni İbo Show ve Dansöz Didem!
Yeniden gitarı eve gelenlere hava atmak dışında kullanmaya ,yani çalmaya başladım.1 ay oldu tamirden geleli adam gibi 3 gündür çalıyorum.Bi anda öyle bir serdar ortaçlık sindi ki üstüme ottan boktan etkilenip bu süre zarfına 2 adet nacizane beste(1,5 aslında) sığdırmayı başardım.Tabii ki "Yar aynada güvendiğin ne ,melek misin gümüş söğüt dalı mı?" gibi akıl almaz komplike şeyler yapamayacağımı biliyorum ancak yine de İbo Show'a bi şekilde 2012-13 sezonu civarı çıkabilmek birincil kariyer planım.Ancak kısıtlı gitar çalabilme yetim nedeniyle inceden şarkılarımın birbirne benzemeye başlaması da beni kıllandırmaya başladı ve işte o anda yine aklıma müzük pröfösörü serdar ortaç geldi ve "Topu topu 7 tane nota var ,kaç farklı beste yapılabilir ki?" demecini hatırlayıp kendimden şüphe etmemem gerektiğini anladım.
CanYücel'eSelamOlsun!!
Gitmek
Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?"
Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel.
şiir sonrası yass notu:dobralığıyla ünlü usta senin gibi az insanı seni kaybettiğimiz yaşa gelene kadar görmek,okumak,dinlemek nasip oldu bizlere bu ülkede..o yüzden ölüm yıldönümü de olsa bu..ben doğum gününü kutlamak isterim burdan..iyiki doğmuşsun,iyiki düşünmüşsün,iyi söylemişsin,iyiki yazmışsın..
Bir İhtimal Daha Var,O da Ölmek mi Dersin?
Büyük şair,yazar ve beni en ilgilendiren kısmıyla çevirmen Can Yücel'in 10. Ölüm Yıldönümü bugun.Shakespeare'in dilinden Yemen'i duymamızı sağlayan,Sülo'ya giydirip davalık olan,Nazım Hikmet'e kartpostal şairi diyen Duygu Asena'ya verdiği cevapla efsaneleşen(Kart sensin Postalda sana girsin!),güzel içen sayesinde içtiren güzel insan için bugün Datça'ya doğru sigaradan bir nefes çekmeli hatta mümkünse bi duble rakıyıda öldürmeliyiz.Yass'dan bugün seçme bi şiir gelir gibi ama hadi bakalım...
10 Ağustos 2009 Pazartesi
Haykırma Müessesesi #1
Böylede bir seri başlatayım,belki sonra bu maddelenmişleri uzun yazı haline getiririm ama ne zamanki üşengecim ne zamanki haykırmak istiyorum yöntem bu olacaktır,seri hayat bulacaktır.
>Dolmuşta kafayı cama yaslayıp tek kulaklık kulakta hüzünle klip çeken genç,ben senin verdiğin 50 liranın üstünü beklemekten dolayı o kadar hüzünle dolu olduğunu biliyorum,hiç klip ayağına yatma.
>Bir kişiden daha “Oğlum bu kapalı mekanlarda sigara içme yasağı asıl kışın bi yerlerimize kaçacak” benzeri cümle duyarsam sigarayı bırakacam,o denli ciddiyim.Yeter arkadaşım anladık.
>İnsan büyüdüğünü ;Alamancılar olarak tabir edilen eş dost akrabanın ,Haribo yerine Jack Daniel’s getirmesiyle daha net idrak ediyor.
Arıza...
8 Ağustos 2009 Cumartesi
ÖnündeDizÇökülesiKadın;Şebnem Ferah
7 Ağustos 2009 Cuma
Rakı
Sigara İyi Sigara Tatlı Sigara Can!
3 Ağustos 2009 Pazartesi
Koro Halinde Söylüyoruz:Ufff,Puff!!
Bu noktada canımı sıkan şey ,bildiğin kılım kıpırdamıyo hiçbir şey yapmak namına.Ya da bak nasıl cümlelerle oynuyorum ne çakalım havasında şöyle belirteyim yaptığım en iyi şey hiçbir şey yapmamak.Belli dönemlerim olur benim ; dışarı çıkmaya başlarım 1-2 hafta zor girerim eve ,sokak çocuğu olurum,kafama vursan etrafa toz-toprak saçılır o denli.Bir de bunun tersine ekmek sigara gibi zaruri ihtiyaçlar dışında evden hiç çıkmam , sosyalleşebildiğim tek nokta çöpleri almaya gelen kapıcıyla karşılıklı gönüllerimizi birbirimize açtığımız “yaağşamlar” diyalogu olur. İşte benim şuan içinde bulunduğum dönem bu.Da bu sefer ekstra olarak telefon ve internet vasıtasıyla da pek insanlara yanaşmak istemiyo canım.Bu ara evde abim var.Kendisi zart diye getirdiği Prison Break dvdleriyle benim bu ultra-evcimen halimi doruk noktalara ulaştırdı,herifinde bana katkısı budur.
Benim için yapılmadan önceki safhası eziyet gelen ama yapmaya başlayınca ve bitirince bi huzur bi mutluluk yaşadığım bazı şeyler var.Diş fırçalamak bunlardan biri mesela.Her seferinde iğrenç bi sorumluluk gözüyle ,önyargıyla yaklaştığım macun fırça ikilisiyle işim bittikten sonra ;o beyaz parlak bebeklerin aynada , o capcanlı kırmızı diş etleriyle uyumlarını görünce bi anda hayata gol atmış gibi hissediyorum.Hem üstümden yük kalkıyo hem mutlu oluyorum.(Konu neydi nerden diş fırçalamaya geldi deme sevgili okur ,bi şekilde bağlayıp aklını alacam). Beni erindiren diğer arkadaşımızda duş.Çok kişiden duyduğum bende de tecelli bulduğu haliyle duşa girmeye feci üşenip,elli saat çıkmıyorum.Bi de duşa girerken müzük setime dayıyorum arada bi Tool’u bi Judas’ı ,ses yalıtımının evlerdeki en zayıf noktası olan banyodan komşulara “Abaaov nası da sert nası da asi bi insanmış bu 2 numero böyle?” deme fırsatı yaratıyorum.Duş telefonuyla aramazıda ki Don Kişot vs Değirmenler ilişkisine mutabık olarak aralarda gaza gelip yaptığım kafa sallama hareketlerim ,banyo bitişi sırılsıklam yerlerin silinmesi gerekçesini yaratsa da, muzaffer bir komutan gibi duş telefonuna pis bir bakış attığım mekan oluyo ve adım atarken çıkan şşılap şulop sesleri ortama farklı bir hava katıyor doğrusu.
Neler söyledik: yaz bitiyor,bomboş oturuyorum,diş fırçalama ve duş aktiviteleri başlangıçta bünyemi üşendiriyorlar.Ve konuyu bağlıyorum,bak bu kadar bağıra bağıra belli ediyorum ki arkamdan laf edilmesin sonra.Lan madem boş oturuyorsun git iki kitap oku seversin sen dediğinizi duyar gibiyim.Evet severim severim ama o arada koskoca bir paragraf yazıyı haybeye yazmadık heralde.Ovv bebeğim gözünde şimşekler çaktı anladın sanırım derdimi.Evet,ben kitap okumaya başlamaya da üşeniyorum.Böyle kitapçılara girdiğimde yada birisiyle kitap muhabbeti yaparken resmen ağzımın suyu akıyo off şunu okusam ne süper olur lan diye ama daha evde hazırda bekleyen 3-4 kitabım var okunması gereken ama ben zaar gibi zaman öldürüyorum adeta.Kitap okumak için bazı ayinsel hazırlıklarım var benim.Mesela odanın ışığını kapatıp masa lambasını açmam ve inceden loş bir ortam yaratmam gerekiyor.İnceden etrafın salaş ama toplu olması gerekiyor,ya klasik müzik,blues ya da Mogwai ,Sigur Ros vb şarkı tercihleri yapmam gerekiyor.Filtre tercih sebebi olup hazırda kahvemin olması ve en samimi kankası sigaranın stok halinde ona eşlik etmesi gerekiyor.En absürt kısım ise ders çalışırken de varolan en salak kıstasım:Benim kitap okurken inceden resmi giyinmem gerekiyor.Resmi derken öyle kravat takmak falan değil(ders çalışırken takmışlığım var),kışsa entel hırkamı yazsa gömleğimsi bir şey giymek,saçlarımı inceden dağıtmak kastettiğim.Böyle odanın kapısını açanın kendisini Jim Jarmusch filminde sanması gerekiyor.İşte başlangıcı böyle yapmam lazım benim yoksa havaya giremiyorum.Eleştirme beni sevgili okur ,bunu arabada giderken çalan bi müziği inceden klip çeker gibi tripsel dinleme olayına benzet illa eleştireceksen.Hea ama işte bu sancılı başlangıcı atlatabilip eğer bi 20-30 sayfayı okuyabilirsem, ondan sonra tuvalette ,otobüste her yerde bitirene kadar okuyorum kitabımı efendi gibi ,öyle saçma salak ayinsel durumlara gerek kalmıyor.Bu noktada kötü huyumda başlayınca bi kitaba başka hiçbir şey yapasım gelmiyor sadece okumak istiyorum.
Eğer ki bu ilk kısmı sorunsuzca halledebilirsem feci şekilde abanacağım okumaya açığımı kapatmam lazım.Yalnız giderayak şunu da söyleyeyim duş,diş fırçalamak,kitap okumak…Bunlar hep çocukken anne ve babamın yapmam için beni deli gibi zorladığı şeyler.Ulan Freud yine çıktın bi yerden,sinsi seni…
BuİnsanlarBunlarıNasılYazıyor?
diğer yanın
sarhoşken karanlık şarkılardan aşağıya atlamaya yatkın!"
yass notu:jan ender can adlı genç bir şairin bir şiirinden..okudum karanlık şarkılardan değil belki ama bu şiirden aşağı atladım=)