24 Eylül 2009 Perşembe

Yürek Burkan Bir Öykü: Ailesiyle Alışverişe Giden Gencin Dramı



"Bu öyküden sonra biz insanlar ne kadar zalimiz diye, kendinizi tokatlayacaksınız.

Nii York Tayms

Zen’in dramı , ibretlik bir öykü.Hepimizin alacağı dersler var.

Hınca Le Uluchotti

Genç Werther ,Zen’in yanında acı çektim demesin.Uzun ama akıcı bir öykü.

Bild"

Ankara’ya sonbahar gelmişti,belki klasik sonbahar efekti olan dökülmüş yaprakları sokaklarda göremiyordu ama artık evin içinde ,her yanı başka içme gecelerinde sigara yanığı olmuş dünyanın en rahat giysisi ;siyah ,yanları beyaz çizgili ,aralarda denizin fırtına sonrası aldığı mavi renklerle bezeli,yeri geldiğinde terside giyilebilen şortunu giyemiyordu artık Zen.Bu durumu o sabah net olarak idrak etmişti,çünkü uyandığında götü buz kesmişti.Küçük bir seramoniyle katladı dünyanın en şahane şortunu ve hem yatarken giyilir hem de spor yaparken çok işlevsel lan bu diyerek aldığı eşofman altını giydi.Bir damla yaş bıraktı şortunun üstüne vedalaşırken.Bu faslı çok sürdüremedi çünkü içerden “Hadi oğlum kahvaltı soğuyo gelseneee” diyerek vicdansızca bağıran annesinin sesi tüm evi çınlatıyordu.Annenin dellendiğini gören baba gazı alarak bu çağırma işlevini bir küfürle süslüyordu artık.Babalar böyledir;evin reisidir,kralı/padişahıdır ama bunu sürdürmek için annenin onayı ve desteğine muhtaçtırlar ve ne yazık ki hiçbiri bunun farkında da değildir.İşte Zen bu döngünün bir kurbanı olarak sabah sabah küfrü yiyordu ve kös kös felaketinin başlangıcı olacağını bilmediği o kahvaltı masasına yaklaşıyordu.

Bayramın son günüydü ve babanın kişisel şovu uğruna çocuklarını akrabalara kötülediği,bunlar köy yaşamından ne anlar konseptli köy ziyaretinden önceki gün dönülmüştü.Dört kişilik ailenin bu yakınlarda bir arada olacağı son iki gündü artık.Zen masaya oturduğunda kahvaltı mevzusu,babanın kredi kartını giderayak sömürelim amacının ihtiyaçlar var kolpası altında dile gelmiş haliydi.Kahvaltı sonrası alışverişe gidilmesi kararı Zen ilk lokmayı yutarken çoktan alınmıştı bile.Baba karşı çıkacak gibi olurken “sana da bir takım elbise lazım,asıl onu alalım” diyerek anne adeta çocuk kandırır gibi bağlamıştı babayı.Zaten son iki gündür el öpmekten,nasihat dinlemekten,sen beni tanıdın mı diyerek kazık kadar adama bebe muamelesi yapan bir günlük akrabadan(one day relative) sıtkı sıyrılan Zen gayet efendi biçimde onlara katılmayacağını evde oturup kafa dinlemek istediğini beyan etmişti.”Bir daha ne zaman araba kullanacksın,tişört alman gerekmiyor mu senin,oğlum bak gidiyoruz bir daha ne zaman görüşeceğiz”.Anne babaya yaptığını Zen’e de yapıyordu ve babasına için için gülen Zen ,annenin yarattığı etki altında “Uff tamam yaa” tepkisiyle gelmeyi kabul ediyordu.Dünyada kötülük artıyordu,bir süredir grileşen beyazlar iyice siyaha dönmeye başlamıştı.

Babaya alınacak takım elbise ilüzyonu altında öncelikli doğrultu bu yöndeydi. Zen arabayı sürüyordu fakat arabaya önceden bıraktığı cdsi yerinde yoktu ve mecburen abinin sahip olduğu Mustafa Sandal’ın 97 yılı albümü çalıyordu teypte.Günün nasıl geçeceği bu dakikadan itibaren artık belliydi.Yolda giderken ailecek “jest olunuyor vallahi mest olunuyordu” senkronize biçimde.Mağazaya giriliyor ve anne bayan reyonuna ışınlanıyordu ilk saniyeden,abi babanın peşindeydi.Okul kıyafeti hesabı pis ergenler doluşmuştu ceket reyonuna.Aralarında zayıf,tüy bıyıklı bi tanesi Zen’in küpesine o denli yoğun bakış atıyordu ki ,yarattığı pis enerjiyle mağazadaki tüm metal/gümüş aksesuarlar eriyordu.Çocuğun adı Musa olmalıydı.Zen kendine mağazada bir şeylere bakıyor ayağına tenhalara aileden uzaklara kaçma teşebbüsündeyken babanın “Zeeenn bak bi,nasıl olmuş?!” höykürmesini duyuyordu,baba podyumda yürüyor havalarında eli cebinde ona doğru yürüyordu.Suratında öyle bi ifade vardı ki öz babası olmasa herif bana asılıyor lan heralde dur ağzına burnuna doğru dalayım hafiften diyebilirdi ancak biliyordu severdi babası böyle antin kuntin şeyler yapmayı toplum içinde.”Ehe ehe iyi olmuş” diyordu Zen ,satış görevlisiyse üstün görev bilinciyle “ilahi beyefendi” dercesine gülüyordu sesli sesli.Baba gazı almıştı artık,dönüş yoktu.Anne yanlarına gelmişti ve ilk saniyeden hiç alaksı olmamasına rağmen Zen’e bir ayakkabı veriyordu denesene pek güzelmiş bu diye.Zen deniyordu ve baba daha ayakkabı giyildiği anda eğilip önüne bakıyordu ayağın,parmak değiyo mu parmak değiyo mu?soru cümlesi 5 saniye içinde yaklaşık 200 kere tekrarlanmıştı.Döğmüyo diyebildi sessizce.Kafasını kaldırdığında sarışın bi hatun onlara doğru bakıyordu ama Zen’in özgüveni o kadar yerlerdeydi ki herhalde babamı kesiyor diye düşündü.Öyle olmalıydı,aksi olmazdı.

En son 5-6 sene önce bu şekil bir aile aktivitesine katılmıştı ve yemin etmişti bir daha bulaşmayacağına onlara.Hayatının en güzel zamanlarında 22 yaşında bir genç göz göre göre telef oluyordu ve dünya buna sessiz kalıyordu.Dönüş yolunda koltuğu bir daha ayarlaması gerekti çünkü boyu 10 cm kısalmıştı,ayakları pedala yetmiyordu.Cüzdanına bakmıştı ehliyeti yoktu çünkü yaşı da bünyesi gibi ufalmıştı.Mustafa Sandal’dan sıkılan abi cd olarak Serdar Ortaç’a yöneliyordu,hayatın yorduğu serdar Zen’e dert ortağı oluyordu.Dünyada kötülük artmıştı ve griler çoktan simsiyah olmuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bunlarda Var:

Related Posts with Thumbnails