5 Temmuz 2010 Pazartesi

Haykırma Müessesesi #4





>   Dünya Kupası’nın başından beri Hollanda taraftarıyım, keşke turnuva öncesi buraya bi yere not düşseymişim, herkeste bi Hollanda sempatizanlığı baş gösterdi adamlar bok gibi oynasalar dahi Brezilya’yı eleyip yarı finale yükselince. Bunca zaman sürekli şahane top oynayıp en fazla çeyrek finale kadar çıkan takım      (Yaş itibariyle hatırladığım en eski turnuva 94 DK, zaman mefhumum buradan itibaren işler) en kral özellikleri olan şahane futbolu normale indirgeyince kendilerini yarı finalde buldular. Futbolun adaleti yok hakkaten. Ya da süpersonik insan, milli yorumcumuz Ömer Üründül’dan alıntı yapmamız gerekirse “Tağbi Erdoğan futbol enteresan”.  

>Son iki aydır 6’lık bir serisini kaybetmek, diğer 12lik bir seriyi de annemlerde unutmak üzere 3 kere vesikalık fotoğraf çektirdim hala adam gibi poz veremiyorum. Kasılıyorum resmen lan. Tüm fotoğrafçıların ortak cümlesi “gülümsemeyi pek sevmiyoruz galiba” bu cümleyi duyunca iyice somurtuyorum ben, sinire kesiyorum. Bugünkü fotoğrafçı “abi aşağıya in hazır olunca zile basarsın” dedi. Karanlığa doğru “bu sefer süper poz verecem” gazlarıyla inerken, bildiğimiz beyaz bir atletle odadan çıkan bi dayıyla karşılaştım. İlk 3 saniye götüm attı. Karanlık vs. Zen vs. Atletli Dayı. Sanırsam dayı inceden tedirginliğimi fark etti ki yukarıya “sıcak su ahmıyo layn!! diye hönkürdü. Dayıyla karşılaşmış olmak tüm gazımı skip attı tabi mal gibi bi poz çıktı ortaya.  Oysa ki fotoğrafçı karşısında Monica Bellucci var ve onun “click here to see naked pictures” fotolarını çekiyormuşcasına “çeeok gizeell” , “evet bozmuyoruz, onn numara” nidalarıyla beni gaza getirdikçe sandım bu sefer herkesin gönüllerini feth edecem bu vesikalıklarla ama muvaffak olamadım ne yazık ki. Zorla gülmeye çalışırken kitlenen dudaklı, gözlerde keşke siktirip olup gitsem buradan diyen bi ifadeye sahip yepisyeni 6’lık bebekler elimde. Keşke bunlarda bi şekilde kaybolsa lan.

> Mahallemizin muhtarının masasında “XXX  mahalle muhtarı Cemil Şensöz” yazılı bir adet bayrak bulunduğu gördüm ya bu ego bizi vilayet yapar, ahanda buraya yazıyorum( aslında burada elimi ağzıma götürüp, dudağıma değdirip, düz bir zemine yazıyo gibi yapıyorum ama gerçekten yazınca, orada yazdığım yazıyorum bu anlamı veremiyor tabi. Çok karıştı ama neyse. Heeaa bu arada muhtarın ismi sallıyorum, uyandırayım. Neyse ben yine daldım parantez içine, çıkınca görüşürüz).

>  Arkadaşımın evinde yaklaşık bi 8-10 yıl sonra ilk kez Sims oynadım. Yılların acısını 9 saat aralıksız oynayarak çıkardım. Benden bu yana çok geliştirmişler oyunu, adama  röbdeşambır giydirebiliyoruz lan daha ne olsun?! 


>  Factotum’u izledim, kişisel tarihimde kitabını okuduğum eserin ilk kez sinema versiyonunu izlemiş bulunuyorum. Doyasıya yıllardır sağdan soldan başka eserler de maruz kaldığım “ kitaba sadık kalmamışlar, bok gibi film olmuş” artisliğini yapmak istiyorum ama filmde gayet güzel olmuş lan. Hele Barfly’la filmi, Bukowski olarak Mickey Rourke’la Matt Dilon’u karşılaştırırsanız oldukça tatmin edici olmuş diyebilirim. Barfly’ın tek artısı Hank’ın yaşadığı dönemde çekilmiş olmasından ötürü babanın kısada olsa bizzat filmde gözükebilmiş olmasıydı. Bunda da eş durumundan Linda Bukowski iki saniye gözükse gönüller daha bi şen olurdu ama gram eksiklikte değil tabi.

>  Soul Kitchen’ın soundtrack albümü Once’ınkiyle  kapışır, uyandırayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bunlarda Var:

Related Posts with Thumbnails